Giresun Halk Diline Örnek Yazılar-alıntı
Gönderdüğün mektübüğü bazarörtesi günü bazallıga giderken şube yandeki Daz Ali
agan verdi...Elimde Fadime, garının da bir okga yüz direm yağıda varıdı.
Yağı yayıga ginelik goydumda uradan geçen bi mekteb talebesine okudim dedim.Anam
yavrum ben yağı hep unutmuşum, mektübüge daldurmuşum bi baktimkinelik koca
aranku bir it ağzını burnunu yalaya ginelik fildir füldür gözüme annaklamiymu
öte yana bir daha annakladımki bizim yağ güle gübüre garkolmuş.....
Depem attı, elime bir kötek almaninennik baraber itin peşine düştüm. İt önde
ben peşte Giresini kirmane gibi çark döndüm. Döndüm emme lakin iti de belediye
meydanında bi kötekte zıbattım. Anam yavrum Salifim. Ben itin peşine
düşmenliğilen barabar yüremin başına bi hal oldu.
Ellü liira doktur parası, yüz liirada eczaneye ilaç parası verdim...
Anam yavrum Salifim, bizden boyuna para istiisun, biz pariyi nirden bulalım
gücük ayında inee sattukda gönderdük. Tavugu cücügü sattuk sa gönderdük da
minkinimiz galmadı. Geçenlerde ellerin bahçalarında guduruk çakallar gibi iki
büklüm soğlama yapdım da fındık billediğidim. Agan olası ite didimki bunu yegi
pazar Giresinde sat da yarisignen eve gazınan duz al yarısiğnende geline
urbalık basma al artanınıda Salifime gönderürük dediğdim.. Ben una öyle
dememişim de sen git Debbuy yanında bi gecede pariyi rakiynen gumara ver
demişim. Zabatcası agan kör kötük serfuş geldi gendünden hec habarı yok. Habar
anlatmanın da mimkini yok. Altına bi yatak atduk da zorunannuk yaturduk.
Yavrum Salifim köyde bi gumar bi gumar geçen gece Dursunali pariyi gumara
vermiş, ayağındaki Trabzan lastiğine gadar gumara vermiş. Geçen zabah Fidan
gelin efendi dedene abdes suyu almak için su gapusuna gitdüğünde aykuru gine
yola doğuru tim tim ede ginelik gısgırlak biri tımancak gelmiyimi anam
gelinin dala ağzına gelmiş, Dursunali yi hortlak zannetmiş..
Yavrum Salifim, sana bir gara habarım daha var. Recep Gilin Ayşa Cırım Ali' ye
gaçdı İrecep de ar namus diip yorganı omuzlaminnik Zonguldaga aşa gitti. Cirim
Alinennik Ayşa gırk gündür gayıplara garışdı. Yayla cenik aramadıkları yer
galmadı. Yavrum Salifim, Efendi Deden diş yapturacak diye gafa dişlerini
söktürdü de gocamancuk höshöbüldek gonuşi, gocamanın ağzı Keşap tüneline
döndü. Yavrum Salifim, tüfenennik çektürdüğün fotuğraf nede haccak çıkmış
boyuna bosuna dolanduğum zaptiyemi oldun yavrum Salifim. Sana gız bütüdüm boyu
sülün gibi dişleri darı denesi gibi, saçları darı püskülü, zollumu zollu,
haccakmı haccak hemide kütür kütür dikiş dikiyu. Hızanların urbasını hem una
dikdürdük. Çok isteri var emmalekin ben başunu bağladım. Anam yavrum Salifim
geçen aaşamda keyfanının canı mantar gavurması çekmiş. Bahçadan toplatmış
yemiş. Zeele Giresinden eve geldik. Keyfanı cüferletmiş altı üstü dutmuyo
burnundan zehil geliyu zabaha gadar bizi uyutmadı. Keyfanının zabahasından
kenefin direkleri zabaha gadar yalpa vurdu, pis buğazının yüzünden öldü öldü
dirildi...
Yavrum Salifim daha ne yaziim, benim bildüklerim bu gadar. Zeele hızanlara
yedürecek bi gaşuk bişiyim yok.Biraz pancar bulup gazana atacam. Mektübüme son
verürken agan efendi Recep Gilin Fiden hırhızan selam eder.Boyuna bosuna
dulanduğum Salifim bizi metdüpsüz bırakma....
Kaynak:Giresun Aksu Dergisi
Atatürk niye tartışılıyor?
Zülfü
Livaneli

Ey sağduyulu
insanlar: Hiç dünyada böyle bir şey gördünüz mü? 1938’de vefat etmiş bir liderin
bu kadar tartışıldığını, her gün köşe yazılarına konu edildiğini,
taraftarlarıyla karşıtlarının kanlı bıçaklı olduğunu hatırlıyor
musunuz?
Dünyada böyle bir örnek var mı?
Amerikan basını kendi
liderlerini unutmuş durmadan Atatürk’ü yazıyor, Fransız basınında De Gaulle’den
çok Atatürk adına rastlanıyor, Britanya’da adı, Churchill’den fazla geçiyor.
Bu size garip gelmiyor mu?
Bütün dünya niçin işi gücü bırakmış da
130 yıl önce Selanik’te doğmuş olan bir Osmanlı çocuğuyla ilgileniyor? Dertleri
onun tarihteki rolünü anlamak mı (bize bu kadar meraklı olduklarını hiç
sanmıyorum) yoksa işin içinde başka bir iş mi var?
Birazcık aklı olan
herkes, bu işin durup durup neden köpürtüldüğünü merak etmez mi?
Eder
elbette.
İşte benim cevabım:
Türkiye
Cumhuriyeti anormal şartlar altında oluşmuş bir ülkedir. İmparatorluğun Batı
tarafından planlı bir şekilde çökertilmesinden sonra Balkanlar, Orta Doğu ve
Kafkasya’daki Müslüman Osmanlı tebaası, son kale olarak Anadolu’ya göçtü. Bu
-kılıç artığı- insanların kültürleri, âdetleri, yaşam biçimleri farklıydı. Bu
büyük farklılıklar, Anadolu’da zaten karmakarışık olan etnik ve dini yapıya
eklenince, acayip bir karışım doğdu.
O ‘karışım’ın hayatta
kalabilmesinin ve bir arada yaşayabilmesinin tek şartı, yeni bir ulus ve yeni
bir devlet oluşturmaktı.
Bu iş başarıldı ama Batı’daki gibi, zaten var
olan homojen bir ulus, bir devlet yaratmadı. Tam tersine, yeni devlet bir ulus
yarattı.
Bu karmakarışık yapıdan bir ulus yaratan iradenin başında ise
Mustafa Kemal vardı. Ernest Renan, “Hiçbir ulus devlet, geçmişi çarpıtılmadan
yaratılamaz“ der. Türkiye Cumhuriyeti de bunun dışında değildi elbette. Tarihi
kendine göre yeniden yazdı, içinden çıktığı Osmanlı’yı hain ilan etti, Ziya
Gökalp adlı Kürt asıllı bir düşünürümüzün ortaya attığı “Türkçülük tezi”ne aşırı
bir önem atfetti; yani bir sürü aşırılık yaptı.
İstiklal Mahkemeleri’nin
adaletsizliği ise bu aşırılıkların en acıklı örneklerine imza attı. (Mesela
Orhan Kemal’in babası Raşit Kemali Bey, bu mahkemelerde görev yaptığı zaman,
akşam yemeği sırasında asi sandığı birçok kişinin idamına karar verdiğini,
hükmün hemen infaz edildiğini, oysa ertesi sabah bunların zavallı at hırsızları
olduğunun anlaşıldığını doğrulamıştır.)
Kâzım Karabekir, Ali Fuat
Cebesoy gibi İstiklâl Harbi kahramanlarına yapılan muamele de
korkunçtur.
Dersim de bir zulümdür.
Elbette ki aradan bunca yıl
geçtikten sonra bunları konuşacak ve yanlış uygulamaları eleştirerek
demokrasimizi olgunlaştıracağız.
Buna aklı başında kimse itiraz
etmez.
Ama bugün esen rüzgârlar, bunu
amaçlamıyor. İstedikleri tek bir şey var, Mustafa Kemal Atatürk’ü, Hitler gibi
bir cani haline getirmek.
Çünkü bunu başardıkları gün, Türkiye Cumhuriyeti gayri
meşru hale gelecek. Nasıl Hitler’in III. Reich’ı gayrı meşru ilan edildiyse,
“bir caninin kanla kurduğu T. C.” de o hale sokulacak.
Bazılarının
bilinçli, bazılarının ise bilinçsiz olarak girdikleri yol bu.
***
Bilirsiniz;
camilerde kubbeleri bir tek kilit taşı tutar. Bu taşı çekerseniz, ona
yaslanmakta olan diğer taşlar gümbür gümbür çöker.
Mustafa Kemal, bu cumhuriyetin kilit taşıdır. Çünkü
devlet ve ulus, onun iradesiyle kurulmuştur. Cumhuriyeti yıkmak isteyenler ise
bu gerçeği, yani ülkenin Aşil topuğunu çok iyi bilmektedirler. Atatürk’ü
Miloşeviç gibi bir suçlu haline getirebilmek için gösterdikleri bu sabırsız
iştahın sebebi budur.
***
Atatürk’ü
yıkmak, onun dayandığı üç unsuru devirmekle mümkün olabilirdi. Neydi bu üç
unsur?
Partisi,
ordusu ve halktaki sevgi.
Önce partiyi yıktılar. Cumhuriyet Halk Partisi
kâğıt üstünde varlığını sürdürüyor ama artık kesinlikle aynı parti değil.
CHP’nin yerinde yıllardır yeller esiyor.
İkinci sütun olan ordu ise
perişan. Bunu sadece son dönemlerdeki duruma bakarak söylediğimi sanmayın sakın.
Bu ordu yıllar önce, (Atatürk’ün vasiyetine aykırı olarak) iç politikaya,
darbelere, işkencelere bulaştığı, Güneydoğu’daki savaşı bilerek uzatanları
içinde barındırdığı ve emperyalizmin hizmetine girdiği gün bitmişti. AKP sadece,
bu bitmiş kuruma son darbeyi indirdi.
Atatürk’ün üç dayanağından parti ve ordu bitirildikten
sonra, sıra üçüncü ayağa geldi. Yani onu sevenlerin kalbindeki yeri. Şimdi
oyunun bu son perdesi oynanıyor. Mustafa Kemal’i itibardan düşürme gayretleri
sergileniyor. Bir devrim döneminde ortaya çıkan bütün fenalıklar, suçlar,
kabahatler ona yüklenmeye çalışılıyor.
Bu da başarıldığı gün,
bilin ki Türkiye Cumhuriyeti çökmüştür.
***
Bazı
mesajlarda bana diyorlar ki: “Yahu bu rejim sana
kötülük etmedi mi, ordu genç yaşında seni hapislerde süründürmedi mi, evini
barkını yıkmadı mı, mahkemeler seni yargılamadı mı, albümlerini yasaklamadı mı,
merkez basın seni kaç kere lince tabi tutmadı mı? Nasıl olur da bu düzeni
savunursun?”
Sevgili arkadaşlar;
doğrudur, haklısınız. Türkiye’deki zalim rejimin acılarını en çok çekenlerden
birisi benim. Yapılanları anlatsam kitaplara sığmaz. Hayatım bu zulüm rejimine
karşı mücadele ederek geçti. Ama hükümetlere, cuntalara karşı mücadele etmek
başka, ülkeyi yıkmaya çalışmak başka. Ben hiçbir zaman ‘vatan haini’ olmadım. O
cuntalardan, generallerden, başbakanlardan, polis şeflerinden çok daha fazla
sevdim bu memleketi. Karşılıksız sevdim, kötülük gördüğüm halde sevdim. Gerçek
yurtseverler bizleriz. Bu yüzden; ülkeyi yıkmak için Mustafa Kemal’i
itibarsızlaştırmak oyununa karşı çıkıyorum.
Siz 12 Mart’ta, 12 Eylül’de, ordu yüzüne Kemalist maskesi
takmışken benim hiç Atatürk’ten söz ettiğimi duydunuz mu?
Elbette
duymadınız. Çünkü o zaman iktidar kendisine Kemalist diyen zalim bir grubun
elindeydi. Atatürk’ü övmek ödüllendiriliyordu, buna tenezzül
edemezdim.
Ama şimdi oyun farklı. Dün Mustafa Kemal’i eleştirmek
tehlikeliydi, bugün ise onu savunmak.
Ama benim de, tehlikeli bile olsa
gerçeği söylemek gibi bir huyum var. Ne yapayım!
Not: (Yazısının
başlığında adımı geçiren Ahmet Kekeç’e.) Yazılarıma karşı çıkmanızın hiç bir
sakıncası yok; yeter ki düşüncelerimi çarpıtmayın. Yazdığınız gibi “Efendim,
dünyada bile demokrasi yoktu. Faşizm çağına girmiştik. Cumhuriyet dönemini
değerlendirirken bunları dikkate almak lazım gelmez mi?” cümlesi ya da düşüncesi
bana ait değildir. Dolayısıyla da muhatap değilim. İkinci grup konusunda da
öyle. Başlıkta ilgi çekmek için isim kullanmak hoş görülebilir ama bana ait
olmayan düşünceleri yüklemeye çalışmak yanlış. Mektup adrese ulaşmadığı için
iade edilmiştir.
gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.”
Hacı
Bektaşi Veli